Dünyanın
her hali tam da senin öz halinle at başı gidiyor. Senin içindeki
her çelişki, ailene, cemaatine, muhitine, şehrine ve ülkene
sirayet ediyor. Her kavga, her selamlaşma, her niyet, art niyet,
hüsnü zan, sui zan... İnsanların birbirine tahammül edemeyişinden şikayet ederken, o gün içinde kaç kişiye tahammül edemediğinin
farkında olamıyorsun. "Kimse kimseye yol vermiyor" dediğinde sadece
sana verilmeyen yolların farkındasın. Oysa az önce bir yaya
geçidinde bekleyen yayacıkları görmedin bile. Gülümserken,
kızarken, bakarken, söylerken, dinlerken duyu ötesi bombalar
saçıyorsun etrafa, hissetmiyoruz ama parçacıkları birikiyor
ruhlarımızda. Sonra o birikintidendir ki islam dünyası neden
birlik olamıyor dendiğinde cevap vermeye gerek görmeyecek kadar
şaşırmıyoruz. Öyledir o iş. Olamazlar. Oysa bugün kalbine bir
adım attır ki senden aleme yayılsın amelin. Mezhebin olsun ama
mezhepçi olma. Tarikatin olsun ama tarikatçi olma. Cemaatin olsun
ama cemaatçi olma. Irkın olsun ama ırkçı olma. Çünkü eğer
oluyorsan anla ki seni onlar var ediyor. Onlar seni “var” ediyor.
Halbuki dert yok olmak, hiç olmak değil miydi? Seferde oluş, yolcu oluş değil
miydi? Yolda yok olacaktın, yolu var ettin, üstünde kendini var
ettin. Herkesi yolsuz ettin. Reddedişin kötü. Senden başkasını
tanımayışın, yolunu yol saymayışın kötü. En kötüsü hem
de. İlk günah; kibir. Zan sonra. Hep zannediş, hep aldanış.
Tarikat ehli adamda şu bakışı ara; “maşallah siz de
yoldasınız, ne güzeldir O'na giden her yol, Allah mübarek etsin,
kolaylaştırsın, kuvvet versin, dirayet versin”. Cemaat ehlinden
şunu duy; “Allah için burada toplandık, O'nu andık, haydi şimdi
yeryüzüne dağılalım da nefsimizi burada tuttuğumuz gibi
zapturabt altında tutmaya gayret edelim. Burada birbirimize
güvendik, birbirimizden çekindik ama insan içine karışınca
Allah'tan başkasına güvenmeyelim ve O'ndan başkasından çekinip
riyaya düşmeyelim”. Mezhep ehlinin derdiyse yiğidin yoğurt
yiyişi gibi olsun. Nasıl yerse öyle doysun. Başkası aç kalsın
isteyip müslümanım da demesin, herkesi ben doyuracağım varlığına
düşüp kendinden sorulmayacak olanı da yüklenmesin. Irkınla da
övün, gurur duy ama bu seni aptal bir reddedişe sürüklemesin.
Allah kimi nasıl yarattıysa güzel yaratmamış mı? İstemekle
istememeyi kendi uhdesine saklamamış mı? Seni isteyen de diğerini
istemeyen de o değil mi? Kâl
ile halinden nefsine pay çıkartmaktansa, hâl
ile uğradığın lütfa şükretmeyi öğütlememiş mi? Nefsimizin
maruz kaldığı bu nifaktan ve kendimizden emin oluşumuz gafletinden, yine kendi azmedişimizle temizlendikten
sonra bakalım görelim islam dünyası nasıl birlik oluyor, nasıl
tevhide geliyor, nasıl kucaklaşıyor. Artık bunu başkasından
beklemeyelim. Bunu bizden, herbirimiz kendimizden ısmarlayalım da
siparişimizin peşine düşelim. Bugün karambole dönmüş bu
kavgada ayakta kalışımızın yegâne
sebebi Saddam'ın Kürtleri, Esed'in sunnileri katlettiği gibi hiçkimseyi katletmeyişimiz, zalimin karşısına dikilip, mazlumu
kucaklayışımızdır. Aleme düzen getirirken yıkmayışımız,
ihya edişimizdir. Adaletimiz, merhametimizdir. Kendi çıkarlarımız için başkalarının felaketini mübah görmeyişimizdir. Bir yolumuz vardır;
yolu hak olanların öbek öbek, damar damar akıp birleşeceği ve
maskeli, maskesiz tüm zalimlerin her tavrından azade bu yürüyüşümüz; Aliya'nın dediği gibi çokça düşünülmüş gayet planlı bir
ameldir. İmanını niyete, niyetini küçük büyük demeyip şimdi
ve en güzel şekilde bir amele dönüştürenlere selam, gazamız
mübarek ola...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder