17 Nisan 2014 Perşembe

OKUMA NOTLARI: Varolmanın Boyutları / William Chittick



Modern dönem öncesi bilgi anlamaya yönelikti. Şimdi ise kontrole yönelik. Bilgiyi kontrole yönelik kullanmak için gerçeklikten ve ahlaktan koparmak gerekiyordu. Bu nedenle bilim ve teknoloji sorgulanmalıdır. 

- o -

Aslında herkes Allah'ın varlığını kabul eder. Ancak bazıları buna rıza gösterirken bazıları ise arzuların yönlendirdiği materyalist bir yaşam sürmek adına rıza göstermezler. Tercih Allah'a yakın veya uzak olmak arasındadır. Daha açık ifadeyle; Allah'ı yakınında istemek veya istememek.

- o -

Bilim varolanı çözümlemek, parçalamak, ayrıştırmak ve bu parçaları tanımlamak üzerine kuruludur. Bu çözümlemenin sonucunda elde edilen bilgi ve birikim ile yeniden yaratma işine girişildiğinde ilk başta varolandan daha iyi bir sonuca varılamamıştır. 

- o -

Yapılan her işi en güzeliyle yapmak, Allah'ın ihsan emrine uygun, her an onun gözetiminde olduğunun bilincinde hareket etmenin gereğidir. Bazı işlerin içeriği çirkin gibi görünse de yapılmasında zaruret ve yapılmasına ruhsat var ise o işleri de mümkün olan en güzel şekilde yapmak gerekir. Modern dünyadaki islami faaliyet toplumsal ve siyasi düzeyde güzellik konusunda çok az şey bilmektedir. Güzellik müslümanlar tarafından yeniden keşfedilmedikçe, onların yaptıkları Allah'ın ortaya koyduğu, eşyanın mahiyetince sergilenen ilkelere uygun olmadıkça, "islami" adını almayı hak eden bir kültür ve medeniyet canlanması olması mümkün olmayacaktır.  

- o -

Hiçbir yolun insanı Allah'a "ihtiyaçtan" daha fazla yaklaştırmadığını ve hiçbir perdenin "iddialarda bulunmaktan" daha kalın olmadığını gördüm. İblis'in yoluna bak iddiada bulunmaktan başka birşey göremezsin. 

- o -

Melekler "biz sadece seni zikrederiz" diyorlardı. Adem ise "biz kendimize zulmettik" dedi. Allah'ın gözünde, Adem'in sürçmesi, mahcubiyeti ve zaaflarına rağmen rabbi için mücadele etme yükünü sırtlanması, saf olduğunu bilenlerin saflığından kıymetli idi. Bu nedenle Adem secde edilen, melekler ise secde eden oldular. Bu bakımdan hiçbir itaatkar insan kendi kendine tatmin olmamalı ve hiçbir asi de umudunu kaybetmemelidir.

- o -


Hiçbir felsefi izah, Varlığın Birliğine (vahdetül vücud) ilişkin kişisel bir tecrübe ile desteklenmedikçe İbn Arabi'nin düşüncesinin hakkını veremez. Zaten felsefi yorum, batini sezginin çıplak muhtevasına uygulanmış sonradan akla gelen bir şeydir. 

- o -

Yazar araştırmaları sonucunda, İbni Arabi'nin eserlerini Kur'an, hadis, fıkıh, kelam ve felsefe alanında iyi eğitim görmüş ulema için yazdığı, Rumi'nin ise ruhani zevk, aşk ve güzellik duygusuna sahip herkese hitap ettiği kanısına varmış. Günümüzde tasavvufi entelektüel seviye o kadar düşmüş ki avama hitap ettiği söylenen Rumi'yi anlamak için şerhlere ihtiyaç duyuyoruz ve hatta kalplerimiz bu şerhleri dahi almaya, anlamaya açık değil. Bu ancak dünya ehli olmamızdan kaynaklanıyor olabilir. Sofrada kuru ekmeğin yanında bal bulunmasının lüks olduğu devirlerde İbni Arabi'yi anlayanlar mı zengindi yoksa bugün onlarca çeşit bulunan sofralarda Rumi'yi anlayamayan bizler mi zenginiz?

- o -

Kamil insana sorulduğunda, cevabın zamana veya kişiye göre değişmesi kemalat yolunun sonsuz oluşundan mı? Cevap verenin her an bir merhale geçiyor, mertebe atlıyor olması hasebiyle, konuya bakışı değişiyor ve bu nedenle cevaplar değişiyor olabilir mi? Aynı bakışla, soranın da mertebesi ve kabul kabiliyeti her an değişiyor olduğundan cevap değişiyor olabilir mi? Bir soru aynı kişi tarafından farklı zamanlarda sorulduğunda, veya aynı zamanlarda farklı kişiler tarafından sorulduğunda bu nedenlerle farklı cevaplar alınıyor olabilir.

- o -

Vahdetül vücud hakkında İbni Arabi, Konevi, Fergani, İbni Seb'in, Rumi, Platon, Aristo, Attar, İbni Teymiyye, Bayezid, vb. bu fikri terim olarak kullanmış kullanmamış, desteklemiş, karşı çıkmış bir çok gayb adamı ve düşünürün yorum ve açıklamalarına yer verilmiş. Bunların ancak küçük bir kısmı kapı aralığından görünen bir odanın içinde olup biteni anlamak hissi uyandırırken, çoğu ise havuzda yüzüp de içinde yüzdüğün şeyin tadını alamamak hissi uyandırıyor. Bütün bunları derleyip aciz aklımın süzgecinden geçirdikten sonra kalan şu ki; Allah bir şeyi yaratmak istediğinde "ol" demesi yeterli ise, "öyle ol, böyle ol" demesine lüzum yoksa, o zaman o zaten vardır, sadece zuhura gelmesi istenmiştir. Yani "yoktan var ol" değil "ortaya gel" diyordur çünkü zaten bize görünen herşey aslında bizim gördüğümüz şekilde var değildirler fakat O'nun tek ve sonsuz varlığı içinde birer parça olarak O'nun tek varlığındadırlar. O'ndan başka hiçbir şey yoktur ancak O istediğinde kendi varlığı içindekiler görünür hale gelir. Nesnelerin bizim algımıza hitap etmesi ve bizce görünür, algılanır olması bizdeki yokluktandır. Karanlıkta ışığın anlam ifade etmesi gibi. Bunu anlatmak için çok kere ışık örnekleri veriliyor. Işık aslında tüm renkleri barındırır ancak içerisindeki renkler farklı nesneler üzerinde farklı görünür. Allah'ın görünür olacağı, olduğu yer onun isimlerinden hangisi ile doldurulmuş ise ortaya gelen nesne o derecede şekil kazanır, tanımlanır. Örneğin sadece Evvel ve Ahir isimleri ile doldurduğu bir kapta bir taş olarak görünebilirken, Hayat ismi ile doldurduğu bir kapta bitki olarak görünebilir, bunlarla birlikte İrade ve Kudret isimleri ile doldurduğu bir kapta hayvan olarak görünebilir. Daha fazla ismi ile tecelli ettiği bir mahalde insan zuhur edebilir. İsimlerinin tümü ile tecelli ettiğinde ise kamil insan olur. Allah'ın halifesi tayin ettiği insan da, tüm isimlerinden aldığı varlık, bütünlük, tamamlık ile ortaya gelen kamil insan olsa gerektir çünkü Allah ismi O'nun diğer tüm isimlerini kapsayan ismidir. Bu durumda El-Hayy'ın halifesi, Es-Sabur'un halifesi, Eş-Şekur'un halifesi denmediğine, Allah'ın halifesi dendiğine göre halife de tüm bu isimlerin tecelli ettiği kişi olabilir. Yani her insan halife olmuş değildir ancak olmaya çalışmaktadır yada çalışmalıdır. "Nefsini bilen rabbini bilir" ayeti de buna işaret eder. Nefsinde Allah'ın hangi isimlerinin tecelli ettiğini bilen insan o isimlerin anlattığı kadarıyla rabbini tanımış olur. Bu nedenlerledir ki isim tecellilerinin tamamlanmadığı insanlar kamil insanın cazibesinden uzak duramazlar ve ona doğru çekilirler. Yine bu nedenlerledir ki tüm isimlerin öğretildiği Adem (insan) diğer görünenleri tanımak, anlamlandırmak konusunda diğer tüm yaratılmışlardan ehildir ve isyan, inkar gibi riskleri alarak bu tanıma serüveninde (seyri sülük) bulunmayı yüklendiği için iradesizce tabi olan meleklerden üstün tutulmuştur. Allah'tan başka hiçbir şey yoktur, ancak O'nun iradesi ile birbirine görünen ve birbiri ile ilişki içerisine giren parçaları (bazı isim ve sıfatları) vardır. Bu, kırık bir aynaya bakan kişinin, aynanın her bir parçasından görünen, aslında tek olan vücüdunun ayrı ayrı yansımış kısımları gibidir.   

- o -

İbni Arabi öğretisinin anlaşılması ve felsefi yöntemlerle anlaşılır şekilde açıklanması noktasında Konevi'nin eserlerine ve tarzına büyük önem verilmiş, kendisi çokça övülmüş. Filozoflar, kelamcılar ve sufiler arasındaki ayrışmalarda, Konevi'nin, sufi felsefesini benimsemekle birlikte diğerlerini de anlayabilen ve onların dilinden açıklamalar getirebilen tarzı ile bir köprü vazifesi gördüğü anlaşılıyor. Konevi-Tusi mektuplaşmalarından başlayarak Konevi okumakta fayda var. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder