10 Ocak 2014 Cuma

ÇOCUKTAN AL EĞİTİMİ

Çocuğu olunca insan, yeni bir insan yetiştireceğim, çocuğa eğitim vereceğim sanıyor. Çocuk tarafından eğitileceğini beklemiyor elbet. Ama kazın ayağı öyle değil. Dünyaya gelen, tertemiz, her hareketi keyfi, hiçbir hesabı çıkar uğruna olmayan bir nefs. Karşı köşede ise yılların kirlettiği yetişkin nefs. İlk karşılaşma dostane ancak bebek dediğin tek dişi bile olmayan canavar biraz büyüyüp de tek dişi olan bir canavar kıvamına gelince çarpışma pek yaman bir hal alıyor. Önce öfke kontrolü eğitimi veriyor küçük öğretmen. Söylenenin aksini yapmak konusundaki pervasız ve kararlı tutumu ile hiç sinirlenmeden sinirlendirmenin doruklarına ulaşıyor. 



Küçük bir örnek;

Baba: Kızım perdeyi çekiştirme.
(Kız duymazlıktan gelir ve devam eder)
Baba: Kızım perdeyi mahvettin, yapma.
(Kız duymazlıktan gelir devam eder)
Baba: Kızım sinirlenmemi ve sana kızmamı istiyorsun ama ben güzellikle söylüyorum, yapma.
(Kız duymazlıktan gelir ve devam eder)
Baba: Kızım çek perdeyi, kopart indir, getir buraya.
(Kız perdeyi bırakır, koşarak gelir babaya sarılır)

İşte böyle her türlü sınava tabi tutarak dayanıklılık testlerinden geçiriyor. Sonra zeka seviyenizi ölçüyor. Hangi işi, ne zaman, nasıl yaptırabileceğini, hangi numaralarla sizi kandırabileceğini, kapris kabul kapasitenizi, ağlamaya karşı duyarlılığınızı, diğer aile bireylerine kıyasla işlevsellik, kullanılabilirlik durumunuzu tespit ediyor. Anneanneyi alıyor babaya vuruyor, babaanneyi alıyor anneye vuruyor, dedeyi alıyor amcaya vuruyor, kim sağlam kim çürük meydana çıkartıyor. Etraftaki emsalleriyle ilişkinizi analiz ediyor, adalet duygunuzu limitlerine kadar zorluyor. 

Ruhuyla zoru olmayan dingin bir nefsle, ruhuyla mücahedesi içinde çırpınan bir nefsin karşılaşmasında kazananın kim olacağını defaatle gösteriyor. İşte bu nedenledir ki çocuk terbiyesi önemli. Çocuk terbiyesi; çocuğa verilen değil, çocuktan alınan terbiye. Üst üste, aman vermeden, nefes aldırmadan yağdırılan imtihanlara karşı sağlam durabilmek. Siniri, takıntıları, titizlikleri, beklentileri, üzüntüleri, evhamları onun üzerinden yenmek. Oluruna bırakabilmek. Sahibine bırakabilmek. Becerdiğimden değil, becerebilmenin zorluğunu ve kıymetini anladığımdan yazıyorum. Allah tüm anne ve babaların yardımcısı olsun. 

8 Ocak 2014 Çarşamba

PUTA TAPMAK

İnsan kendi eliyle yaptığına tapmış bir zamanlar. Hiçbir faydası, hiçbir hükmü, hiçbir tasarrufu olmadığını bildiği puta tapmış. Put özne gibi görünsede burada özne insan. İnsan tapmış. Hiçbir faydası, hiçbir hükmü, hiçbir etkisi olmayan puttan beklemiş, ummuş, korkmuş. Aksini de yapamaz mıydı? Putlar yapıp onların kendisine tapmasını bekleyemez miydi, ya da taptığını iddia edemez miydi? Yine aynı derecede etkisiz olacaklardı ama en azından putlar insana tapacaktı. Sonuç değişmeyecekti ama insan tapan değil tapılan olacaktı. Kendini yüceltecekti. "Bunlar benim kullarım" diyecekti. "Bunlar benim tanrım" demekten daha mantıklı değil miydi bu? Neden yapmadı? Çünkü puta tapmak insanın itirafıydı, kabullenişiydi. Acizliğini, alçaklığını, güçsüzlüğünü. Biçemeyeceğini bilse de ekmek istedi, sonucu olmasa da sebebi yaratmak istedi. Kendinden öte bir gücü kabullendi. Ona şekil vermek istedi. Ona "yok" denmesine kızdı belki. Belki uzaklardaymış gibi görülmesini istemedi, şah damarından daha yakında olduğunu hissetti de yanıbaşına koymak geldi elinden. Varlığını ispatlamak istedi. Yaptığını kendi de beğenmedi belki ama çaresizdi. Sonuçta tapmak istedi. Kibirle yanyana durmaz bu ikisi. Kibir kabullenmemedir. Kibir kendinden bilmedir. O kendinden bilmedi. Kendine verilenler için putuna tapınmasını, ondan istemesini sebep kıldı. Başına gelenler için ondan af diledi. Anlamlar yükledi kendi hareketlerine ve olan bitene. Doğruyu bulmanın ilk adımını attı. Bugün fersah fersah yürümüş insanoğlu puta tapan o insanı küçümser de onun durduğu yeri anlamaz. O kendi yerini ve tanrısının yerini belirledi. Kimin nerede durduğunu idrak etti. Sonra insana çok iş düştü. Tanrısını tanımak. Bilmek. İnsanoğlu, o küçümsediği ilkel insanın omuzlarına yüklediği bu yükü taşıyamadığında, tanrısını bulamadığında, bilemediğinde, tanıyamadığında isyan etti. Küçümsemek. Kibir. İsyan. Puta tapan kadar olamadı.