Koyu yazılan bölümler doğrudan alıntılanan, diğerleri ise özetlenen bölümlerdir.
Bu kitap, yazarın felsefe ile sanat arasındaki ilişkiyi konu alan yayınlarının bir derlemesi.
Tam ve gerçek hareket; her defasında, en iptidai bir karar ve feragatte bile, btün aleme yayılış, oradan da sonsuzluğa geçiş, sonra sonsuzluktan aldığı kuvvet ve bütün alemden aldığı ibretle, aynı zamanda zeka ile iradenin bütün kuvvetlerini kullanarak, tekrar kendi ferdi alemimize dönüş ve bu noktadan alemle temastır.
Hareket ve varoluş felsefesinin formülünü vermiş; "hareket ediyorum, düşünüyorum, birliği seviyorum, o halde varım."
İnanmak, gerçek ve şahsi tanıyış, sevmekse gerçek yaşayıştır.
Bu olağanüstü tanımı sadeleştirebiliriz; inanmak tanıyış, sevmekse yaşayıştır.
Yazarın önceki ifadelerine de uyarlayabiliriz; inanmak düşünce, sevmekse harekettir.
- o -
Pascal'ın etin hakikatleri, ilmin hakikatleri, imanın hakikatleri sınıflandırmasını açıkladıktan sonra, Kant'ın şu sözüyle açıklığa kavuşturmuş; "Yerine itikadı koymak için, bilgiyi ortadan kaldırmaya mecbur oldum."
- o -
Paliard diyor ki; "Güzelliğin aşıkları var, zenginliğin aşıkları, ilmin aşıkları var, bir de aşkın aşıkları. Ve hepsinde görülen, varlığına tahakküm eden hayalden başka herşeye karşı bir ilgisizlik, bir anlayışsızlık, bir asabiyet".
- o -
Muvaffakiyet, müsabaka, harp hep saadet ümidini kaybeden benliklerin canavarlaşıp şahlanmasıdır.
Bergson dünyaya dair bütün emellerden sıyrılmış, diğerlerinde zayıflık ve mutsuzluk olarak görülen ancak aslında ilahi kuvvete bağlı olduğu için en kuvvetli, ve ilahi emellere yaklaştığı için en mutlu olan kamil insanı tanımanın yolunu bulmuş ve şöyle tarif etmiş; "Onlar arkalarından gitmek için bizi zorlamıyorlar. Bizden birşey istemiyorlar. Öyle iken halk onları takip ediyor. Zira onların bizzat varlığı bir çağırıştır."
Hürriyet bahsinde, insanın, harekete geçirici (itici) kuvvetlerin tesiri altında istediği hareketi yapmasını tek başına hürriyet olarak tanımlanamayacağını söylüyor. Bu itici kuvvetler içten veya dıştan gelmek kaydıyla çok çeşitli olabiliyor. Ancak bunların karşısında tek bir yasak edici, durdurucu kuvvet var. İnsanın şahsiyetinden ibaret olan bu tek kuvvet merhamet ve adalet duyguları, şeref ve haysiyet, hakikat aşkı ve insan sevgisi gibi unsurların birleşimi ve buna vicdan diyoruz. Kant'ın tabiriyle; mutlak varlık tarafından hareket ettirildiği zaman insanı hürriyete kavuşturan bu kuvvete sahip olanlar kendilerine bir zulüm telkin edildiğinde "ben bunu yapamam, hürriyetim manidir, insanlığımın cevherinde birşeyler var ki dediklerinizi yapmak isterken bana karşı geliyor, ben zalim olamıyorum" diyorlar. Bu hissi defalarca yaşamış, elimde imkan olmasına ve misliyle karşılık verecek olmama rağmen zulme karşı zulme başvurmamış ve nihayetinde yine de karlı çıkmış bir insan olarak bu ilahi cevherden nasiplenmiş olma ihtimalime sevindim.
Namus bahsinde şöyle diyor; Ömürlerinde bir defa bile ruhla beden çarpışmasını yaşamayan adamlar namustan bahsediyor. Doğuşlarında dünyada hazırlanmış buldukları ahlak kaideleriyle yaşayan zavallılar ahlakdan bahsediyorlar.
Oscar Wilde: "Bedenin hiçbir düşüşü ve yıkılışı yoktur ki nefsi ruhanileştirmesin."
Herşeyi kaybedenin yine herşeyi elde etmesi, ümidin çocuğu, imanın meyvası, merhamet güneşinin mahsulüdür. İnsanın kendi sefaletlerinden utandığı bir büyük an içinde kurtuluş başlıyor.
Cemiyeti yoğuracak ruh, eski Asya'nın hikmetiyle Kuran'daki ilhamı kendinde birleştirdiği halde, garbın dört asırlık ilmine hayran, zihniyetine sahip, felsefesine aşina olacak Anadolu dervişinin ruhudur. Bu sözün söylendiği döneme bakılırsa garbın ilmine ancak hayranlık duyulabildiği, garb felsefesi ve zihniyetinin sindirilmesiyle o ilmi daha da ileri götürebilecek, irfan ve fazilet de içeren bir katkının yapılabileceği fikrinin henüz oluşmadığı anlaşılıyor. Burası biraz kulak tırmalayıcı da olsa cemiyeti yoğuracak ruh tanımı anlaşılmıştır.
Zafer bahsinde şöyle diyor; İlahi elçiye muhabbetin varsa kendinde bir elçilik ara. Cemaatin gazabı önünde elleri bağlı durma.
Hakiki zafer bir tarafın kazanması ile öbür tarafın felakete uğratıldığı zafer değildir. Gerçek zafer içinde taraflar birlikte muzafferdir.
Iztırabın hakiki mürşid ve en büyük üstad olduğunu bilenlerse hiçbir şeyden, Allah'tan ve yollarını şaşırmaktan başka hiçbir şeyden korkmayanlardır. Halkın korktuğu şeyleri severek halkın üstüne çıkılır.
Bütün ömrümde kalp sahibi birkaç insan tanıdım. Onlar saadet tarlası olan dünyamızdan hiç ekin dermediler. Sade kalplerini bu yeryüzüne tohum diye serptiler. Hala bekliyorum, o tohumlardan bir filiz olsun sürmüyor. Bir gün onlardan birinin kabrine vardım. "Kalbi olmayanlara gayzım nedendir?" diye sordum. "Kalbini korumak için" diye cevap verdi.
Damlalar başlıklı son bölümde yazmaktan imtina edemeyeceğim tespitler var;
Alem üç şeyin mecmuundan (bir araya gelmesinden) ibarettir;
Varlık, düşünce, hareket.
Üç musibetten uzaklaşınız;
Zulümden, zelzeleden, bilirim iddiasında olan cahilden.
Üç türlü davranış kaba ve sahtedir;
Kendini belli eden sanat, nümayişçi ahlak, kendine güvenen dindarlık.
Üç şey saadetin sırrıdır;
Tevazu, kanaat ve ölümün eşiğinde sık sık dinlenme zevki.
Üç yerde insan kendini tanır;
Tövbede, zalimin kahrı altında, son nefesinde.
Son üçüne dikkat dikkat !!!
Üç yerde insan Allah sohbetindedir;
Kalabalıktan incinmeyen yalnızlıkta, bir ümidsizin yüzünü ümidle güldürdüğü yerde, zalimin zulmü kendinden şükür taşırdığı anda.
İnsanlar içinde kendini bilenler şu üç kişidir;
Rüzgarı bile incitmeyenler, kendi adlarını söylemekten utananlar, Allah emaneti olan insanlara katı katı gözlerle bakmayanlar.
Üç türlü insan Allah'tan uzaktır;
Rahatlarını hesaplayarak hizmetten kaçanlar, duygulu olduklarını ileri sürüp de sefalet sahnelerinden uzak duranlar, sefil ruhlarda feyz arayanlar.
- o -
Bergson dünyaya dair bütün emellerden sıyrılmış, diğerlerinde zayıflık ve mutsuzluk olarak görülen ancak aslında ilahi kuvvete bağlı olduğu için en kuvvetli, ve ilahi emellere yaklaştığı için en mutlu olan kamil insanı tanımanın yolunu bulmuş ve şöyle tarif etmiş; "Onlar arkalarından gitmek için bizi zorlamıyorlar. Bizden birşey istemiyorlar. Öyle iken halk onları takip ediyor. Zira onların bizzat varlığı bir çağırıştır."
- o -
Hürriyet bahsinde, insanın, harekete geçirici (itici) kuvvetlerin tesiri altında istediği hareketi yapmasını tek başına hürriyet olarak tanımlanamayacağını söylüyor. Bu itici kuvvetler içten veya dıştan gelmek kaydıyla çok çeşitli olabiliyor. Ancak bunların karşısında tek bir yasak edici, durdurucu kuvvet var. İnsanın şahsiyetinden ibaret olan bu tek kuvvet merhamet ve adalet duyguları, şeref ve haysiyet, hakikat aşkı ve insan sevgisi gibi unsurların birleşimi ve buna vicdan diyoruz. Kant'ın tabiriyle; mutlak varlık tarafından hareket ettirildiği zaman insanı hürriyete kavuşturan bu kuvvete sahip olanlar kendilerine bir zulüm telkin edildiğinde "ben bunu yapamam, hürriyetim manidir, insanlığımın cevherinde birşeyler var ki dediklerinizi yapmak isterken bana karşı geliyor, ben zalim olamıyorum" diyorlar. Bu hissi defalarca yaşamış, elimde imkan olmasına ve misliyle karşılık verecek olmama rağmen zulme karşı zulme başvurmamış ve nihayetinde yine de karlı çıkmış bir insan olarak bu ilahi cevherden nasiplenmiş olma ihtimalime sevindim.
- o -
Namus bahsinde şöyle diyor; Ömürlerinde bir defa bile ruhla beden çarpışmasını yaşamayan adamlar namustan bahsediyor. Doğuşlarında dünyada hazırlanmış buldukları ahlak kaideleriyle yaşayan zavallılar ahlakdan bahsediyorlar.
- o -
Oscar Wilde: "Bedenin hiçbir düşüşü ve yıkılışı yoktur ki nefsi ruhanileştirmesin."
Herşeyi kaybedenin yine herşeyi elde etmesi, ümidin çocuğu, imanın meyvası, merhamet güneşinin mahsulüdür. İnsanın kendi sefaletlerinden utandığı bir büyük an içinde kurtuluş başlıyor.
- o -
Cemiyeti yoğuracak ruh, eski Asya'nın hikmetiyle Kuran'daki ilhamı kendinde birleştirdiği halde, garbın dört asırlık ilmine hayran, zihniyetine sahip, felsefesine aşina olacak Anadolu dervişinin ruhudur. Bu sözün söylendiği döneme bakılırsa garbın ilmine ancak hayranlık duyulabildiği, garb felsefesi ve zihniyetinin sindirilmesiyle o ilmi daha da ileri götürebilecek, irfan ve fazilet de içeren bir katkının yapılabileceği fikrinin henüz oluşmadığı anlaşılıyor. Burası biraz kulak tırmalayıcı da olsa cemiyeti yoğuracak ruh tanımı anlaşılmıştır.
- o -
Zafer bahsinde şöyle diyor; İlahi elçiye muhabbetin varsa kendinde bir elçilik ara. Cemaatin gazabı önünde elleri bağlı durma.
Hakiki zafer bir tarafın kazanması ile öbür tarafın felakete uğratıldığı zafer değildir. Gerçek zafer içinde taraflar birlikte muzafferdir.
- o -
Iztırabın hakiki mürşid ve en büyük üstad olduğunu bilenlerse hiçbir şeyden, Allah'tan ve yollarını şaşırmaktan başka hiçbir şeyden korkmayanlardır. Halkın korktuğu şeyleri severek halkın üstüne çıkılır.
- o -
Bütün ömrümde kalp sahibi birkaç insan tanıdım. Onlar saadet tarlası olan dünyamızdan hiç ekin dermediler. Sade kalplerini bu yeryüzüne tohum diye serptiler. Hala bekliyorum, o tohumlardan bir filiz olsun sürmüyor. Bir gün onlardan birinin kabrine vardım. "Kalbi olmayanlara gayzım nedendir?" diye sordum. "Kalbini korumak için" diye cevap verdi.
- o -
Damlalar başlıklı son bölümde yazmaktan imtina edemeyeceğim tespitler var;
Alem üç şeyin mecmuundan (bir araya gelmesinden) ibarettir;
Varlık, düşünce, hareket.
Üç musibetten uzaklaşınız;
Zulümden, zelzeleden, bilirim iddiasında olan cahilden.
Üç türlü davranış kaba ve sahtedir;
Kendini belli eden sanat, nümayişçi ahlak, kendine güvenen dindarlık.
Üç şey saadetin sırrıdır;
Tevazu, kanaat ve ölümün eşiğinde sık sık dinlenme zevki.
Üç yerde insan kendini tanır;
Tövbede, zalimin kahrı altında, son nefesinde.
Son üçüne dikkat dikkat !!!
Üç yerde insan Allah sohbetindedir;
Kalabalıktan incinmeyen yalnızlıkta, bir ümidsizin yüzünü ümidle güldürdüğü yerde, zalimin zulmü kendinden şükür taşırdığı anda.
İnsanlar içinde kendini bilenler şu üç kişidir;
Rüzgarı bile incitmeyenler, kendi adlarını söylemekten utananlar, Allah emaneti olan insanlara katı katı gözlerle bakmayanlar.
Üç türlü insan Allah'tan uzaktır;
Rahatlarını hesaplayarak hizmetten kaçanlar, duygulu olduklarını ileri sürüp de sefalet sahnelerinden uzak duranlar, sefil ruhlarda feyz arayanlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder