"Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com’a aittir."
Yazar kitaba, etimoloji meraklılarının çoğu kelimenin kökenine dair sık
sık duyduğu Hint-Avrupa dillerinin ve dolayısıyla konuştuğu dil olan
İngilizcenin de tarıma başlayıp yerleşik düzene geçen Anadolu
çiftçilerine dayandığını belirten, insanlık medeniyetinin temeline
Anadolu'yu, burada evcilleştirilebilen bitki ve hayvanları, icat edilen
metal aletleri ve oluşturulan toplum yönetim erkini yerleştiren bir
önsözle başlıyor.
Kitabının konusunu, tarihin seyrini oluşturan ve bugünkü eşitsizliklerin
de kaynağı olan, farklı kıtalardaki insanların farklı hızlarda
gelişmesinin nedenlerini irdelemek olarak açıklıyor. Bu irdelemeye,
genetik üstünlükler yanılgısıyla veya gelişmişlerin sistematikleştirdiği
ölçütler üzerinden bakarak taraflı, ırkçı davranma hatasına
düşmeyeceğini, onu Toynbee'ninki gibi boşluklar bırakan bir teze
bağlamayacağını da peşinen beyan ediyor.
İlk bölümde Polinezya adalarına dağılan bir topluluğun, aynı kökene
sahip olmalarına rağmen maruz kaldıkları çevresel farklara bağlı olarak
kısa süre içerisinde gösterdiği büyük gelişim farkını örnekleştiriyor.
İkinci bölümde ise İspanyolların Amerika kıtası yerlileri olan İnkalarla
ilk karşılaşmalarındaki teknik donanım, okuryazarlık, siyasi
örgütlenme, denizcilik teknolojisi ve mikroplara karşı bağışıklık
avantajlarını ortaya koyup, bu farkların nasıl oluştuğuna dair
meraklandırmaya devam diyor. Cevapların verilmeye başlandığı takip eden
bölümdeki salgın hastalık, bunun hayvanların evcilleştirilmesiyle ilgisi
ve mikrop mutasyonu konuları güncelle ilişkisi bakımından ilgi çekici.
Tarıma geçiş zaman farklarının anlatıldığı bölüm, ülkemiz topraklarının
bir kısmını da kapsayan Bereketli Hilal'in üstünlüğünü ve değerini
çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Bugün kanıksadığımız “çeşitlilik”
kelimesinin Bereketli Hilal'le Amerika kıtası arasında 5000 yıllık bir
fark oluşturması gibi. Tarım ve hayvancılığı kapsayan yiyecek üretimi
üzerinde kıta eksenlerinin etkisine değindikten sonra, yazının tarihi ve
peşinden de obalardan devletlere siyasal örgütlenme basamaklarını
işliyor. Bu bölümde bahsedilen din ve ekonominin devlet yapısındaki
işlevleri, bu işlevlerin bugüne kadar nasıl geldiğini gösteriyor ve
bundan sonra değişip değişmeyeceği konusunda düşündürüyor. Önce
Asya'dan, sonra Avrupa'dan Avustralya'ya göçler bölümü, çevresel
etkenlerin ne denli çeşitli ve belirleyici olduğundan emin olmamızı
sağlayacak örneklerle dolu. Son bölüme yaklaşırken yazar Afrika üzerine
yoğunlaşıyor. Bölge, dillerin gelişim hareketleri üzerinden
toplulukların göçleri ve diğer kıtalarla ilişkileri bağlamında
irdeleniyor. Yazarın çok garip bulduğu, Afrika'ya çok yakın Endonezya'ya
oldukça uzak Madagaskar adasının garip demografi ve dil yapısı, Orta
Afrika'dan güneye inen Bantuların Koisanlara, Avrupa'dan deniz yoluyla
gelen Portekizlilerin de onlara baskın çıkarak Güney Afrika'yı istila
edebilmelerinin sebepleri, coğrafî rastlantılar meselesini zihninizde
iyice belirginleştiriyor. Japon çömleklerinin genel kabullere aykırı
tarihlenmesi, Korelilerle Japonlar arasındaki ilişki, Japonya ile
İngiltere'nin benzer enlem adaları olarak benzemez gelişimleri son
bölümün şaşırtıcı konuları. Sonsözde yazar, kitabın devamında yapılacak
çalışmalara yol gösterici olarak bıraktığı soruları listelerken,
Bereketli Hilal'in tarihî üstünlüğüne rağmen Avrupa'nın gerisinde
kalışını, yiyecek deposu olma özelliğini ve ormanlarını yitirmesine ve
bunları takip eden bir dizi sebebe bağlıyor. Çin donanmasının
sömürgecilikte Avrupalılarınkilerin gerisinde kalmasını ise siyasî
birliğin dezavantajlarına, siyasî çeşitliliğin imkânlarına.
Hollanda-Zambiya karşılaştırmasına dayanarak kurumlaşmanın önemini
vurgulayan araştırmacılara cevaben kurumlaşmanın temelinde de coğrafî
etkenlere bağlı gelişme süreçlerinin olduğunu tekrar ispat ediyor.
Yazar iddiasını savunmada oldukça başarılı ve tutarlı. Kitabın farklı
bölümlerine serpiştirilmiş kilit bilgiler, dünyadan gelen bazı haberleri
tuhaf karşılayışımızın konuyla ilgili bilgisizliğimize dayandığına
ayıktırıyor. Avustralya kıtasının yıllık olmayan iklim döngüsü ve kurak
dönemlerde yaşanan felaketin boyutları buna en çarpıcı örnek. İnsanlık
tarihini etkileyen bir durumun geçen yılki sonuçlarına -bitmeyen
yangınlar ve su tüketen hayvanların itlafı gibi- sığ ve çiğ akıl
yürütmelerle yaklaşmış olabiliriz. “Tazmanya canavarı” diye anılan çizgi
film kahramanının esin kaynağını da benzer bilgi serpintileri arasında
bulabileceksiniz. Bu gibi birçok ilginç bilgi okumanıza renk katıyor.
Kitaptaki fotoğraf, tablo ve çizimlere ek olarak önünüze açacağınız bir
atlas ile veya google haritalara sık sık başvurarak okumanız büyük
kolaylık sağlayacaktır. Ayrıca bu konuda okumaya devam etmek isteyenler
için kitabın sonuna, kitabın her bölümüyle ilgili onlarca, toplamda
yüzlerce kitap içeren bir tavsiye listesi eklenmiş.
Çevirmenin yaygın kullanılan “dağarcık” kelimesi yerine “dağar”ı tercih
ederken, “tasarlamak” fiili yerine tüm metin boyunca “tasarımlamak”
fiilini ve türevlerini kullanması, kitabın yalın akışkan dili içerisinde
rahatsız edici bir çelişki olarak gözümü tırmaladı.
Özetle kitabı, Teoman Duralı'nın TRT2'deki “Felsefe Söyleşileri”
programının tam kapsamlı ve hızlandırılmış bir sürümü olarak
tanımlayabileceğimi düşündüm. Verdiği cevaplar kadar yeni sorular da
üreten ama asıl önemlisi, tarihin akışını anlamanızı, bugüne kadar
göremediklerinizi görmenizi sağlayan bir eser. Bazı önyargılarınızın,
alıp kabul ettiğiniz peşin hükümlerin sarsılacağını söyleyebilirim.
"Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com’a aittir."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder